TR

Gençler, mücadele ruhu ile başarılı olur. (18.05.2016)

75 yaşındaki Girişimci İşadamı Abdullah Artan  hayat tecrübelerini paylaştı:  

 Gençler, mücadele ruhu ile başarılı olur.  

 75 yaşındaki Girişimci İşadamı Abdullah Artan, ömrüne birçok şey sığdırdı, ticaret yaptı, siyaset yaptı, Isparta’nın gelişmesi adına birçok proje fikrinde yer aldı. Gençlere önerisi ise:

 “Sevdiğiniz işi yapın, ne iş yaparsanız yapın en iyisini yapın ve araştırmacı olun.” 

“Fikri söylersin, Fikir söylendikten sonra fidan gibidir, topraktan çıkar, o fidanın sahibi varsa ağaç olur, meyve verir. Sahibi yoksa ölür. Fikri atarsın söylersin arkasında olursun. “ 

 Isparta Ticaret ve Sanayi Odası’nın Ekonomi Gazetesi İz Bırakanlar Köşesi’nin bu sayısındaki konuğu Isparta’nın tanınmış işadamlarından Girişimci  Abdullah Artan. 75 yıllık hayatına birçok başarı sığdırdı, birçok proje geliştirdi, ilin gelişmesi adına birçok önemli projenin başlangıç aşamasında yer aldı, fikirler verdi.  Kendisinin değimi ile 6. Göbekten Ispartalı Ali Rıza Artan’nın 4 oğlundan en küçüğü. Hayata sanat okulunda okuyarak kısa yoldan atılmak istedi. Hızlı bir şekilde hayata atılmak istiyordu. 5 yıl boyunca sanat okulunda eğitim gördü, Marangozhane, Tesfiyehane ve Demirhane bölümlerindeki   eğitiminden sonra ertesi yıl Tesfiyehaneye seçildi. Başarısı dolayısı ile 2. yıldan itibaren çıraklığa seçildi.       Sabahları atölyede çalışıp öğleden sonra ders gördü. 3. yıldan itibaren iyi bir makineci oldu. 14 yaşından itibaren hem çalıştı hem okudu. İleriki yaşlarında hep Isparta’nın kalkınması, büyümesi adına yapılan projelerde fikir sundu, birebir çalıştı.  Aksu Enerji, Dere Boğazı,  Darı Deresi Gölet projelerinin, Üniversite, Organize Sanayii, Gül Sanayii Sit. Koop., Bimsblok Tuğla İşi, Huzurevi Binası bitirme işi gibi diğer işlerin fikir aşamasında ve geliştirilmesinde bizzat çalıştı.  Bir süre siyaset yaptı ancak, kendisine gelen önemli teklifleri de geri çevirdi.  

İşte Abdullah Artan’nın kendi ağzından 75 yıllık dolu dolu hayatından bazı kesitler... 

  ÇOCUKLARIN UFKUNU AÇMAMIZ GEREKİYOR  

14 yaşında hem çalıştım hem okudum, Sanat okulu bize çok şeyler verdi. Gerçekten hayata atılmamızı sağladı. Sanat okulunda bizler çalışıp döner sermayeden para kazanıyorduk. Bizim kazandığımız döner sermaye ile önde gelen öğrencileri gezmeye götürdüler. Konya’ya gittik, Ankara’ya gittik, Karabük’e gittik. K.D.Ç Fab. da kor ateşi gibi akan demiri, kok kömürünü ve kömürden çıkan gazdan elde edilen aspirini görmek çok müthişti.    Eskişehir, Bursa ve İstanbul’a gittik buradaki okulları, işyerlerini fabrikaları gezdik, denizi gördük. İnanın ufkumuz açıldı. Hayata bakışımız biranda değişti. Çocukların ufkunu açmak için bazı şeyleri yerinde göstermek gerekiyor. Bizler eğer oralara gitmeseydik inanın bu kadar başarılı olamazdık.  

4 BİN KİŞİNİN İÇİNDEN 3. OLDU  

 Sanat okulunda 5 yıl okudum ve okulu başarıyla bitirdim. İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’ni Makine Mühendislik Bölümünü kazandım.  4 bin kişi içinde 3. oldum.  Devlet Bursu ile okudum. Yazları çalışırdım. Eğitimim devam ederken IAESTE Dil Kursu sınavlarına girerek kazandım ve beni Staj için Hollanda’ya gönderdiler. 45 günlüğüne  gittim 2 yıl kaldım. 1963-1964-1965’in ortasına kadar orada kaldım. 

 HOLLANDA DA EĞİTİM GÖRDÜ   

 Hollanda  benim için hem sosyal hem politik hem teknik açıdan bir ufuk oldu. Stajı, NDSM diye bir gemi tersanesinde yaptım. Sanayinin içinde buldum kendimi. Binlerce insan çalışıyor 15-20 gemi yapılıyor. Hollanda’ca da öğrendim. Oradan ayrıldım, Ford montaj fabrikasına girdim. Orada hatlarda direksiyon takmak için aldılar, ama yapamadım, sonra başka birime verdiler. Montaj hatlarında stok kontrol işine başladım. Stok kontrollerde delikli kart ile çalışan bilgisayarları öğrendim. Hollanda mucize gibiydi.O sırada 57 Türk vatandaşı fabrikaya çalışmaya geldi. Türklerle iletişim sorunu yaşadıkları için beni onların başına verdiler. Anadolu’dan gelmiş insanlar kendilerine göre yaşama düzenleri var. Biranda bazı şeylere alışmalarını beklemek olmazdı.  Örneğin; alafranga tuvaleti kullanmak istemediler, onlar için alaturka tuvalet yaptırdık. Fabrika içindeki hijyen kavgası da böylelikle bitti. 

 Hollandalılar sosyal demokrat her düşündüklerini söyleyen insanlardır. Hatanızı yüzünüze vururlar. Bizim gibi karnından konuşmazlar. Ancak Türklerin çalışmasından çok memnundular Günde 78 araba çıkardı. Türkler gelince 95’e çıkardık sonra 118 arabaya çıktık. Türklerin çalışmasını çok sevdiler.Sonradan 51 kişi daha geldi. Daha sonra Hollanda da işimiz bitti ve Isparta'ya döndük, geldik.  

 ADANA İNCİRLİK'TE  AMERİKAN FİRMASINDA ÇALIŞTI  

 Hollanda’dan döndükten sonra Ankara'da devletten tayin beklerken ingilizce  mühendis arayan bir ilan gördüm.   Ancak o sırada cüzdanımı kaybettiğim için elimde kalan tek telefon jetonu ile aradım. Kızılay da randevulaştık buluştuk. Col. Frazer ile görüştüm.   Adana İncirlik'e, TUSEC ( İstihkamDairesi) gidecektim. Nasıl gideceğim, dedim. Uçak-tren otobüs var dedi. Bana yol parası lazım dedim hemen verdi. Burada İnşaat kontrolü yapıyorlar. Orada Makine Mühendisi olduğum halde beni eğitime tabii tuttular. Proje okumak, şartnameleri okumak bir mesele idi. Geceleri bile okurdum. 16 ay orada çalıştım. Sonra askere gittim.   

Erzurum’da askeri yokluklar içinde olan, harika bir askerlik yaptım ve bitirdim. Sonra Ankara’da dolaşırken  kaldırımda tesadüfen biriyle çarpıştım, İncirlik’ten tanıdığım bir başçavuş idi. İncirlik’te adam arıyorlar, dedi. Bende gittim. Tumpane,   Hava Kuvvetlerinin işini yapan bir sivil şirket. Proje mühendisi oldum. 1,5 sene sonra bu rutin işten sıkıldım. Aynı iş, aynı iş. Bir müteahhit (Yal-Kar) bana iş teklif etti. Bu işi kabul ettim. Herkes İncirlik’ten ayrılmama şaşırdı. Maksadım sivil hayatta bir müteahhidin yanında tecrübe kazanmaktı.   Firma ortaklarıyla önceden tanışırdık.  Abim gibilerdi. Benimle birlikte ikinci firmasını kurdu. Benim yaptığım işlere ortak oldu. Onun çevresi,  benimde iş becerim birleşince güzel paralar kazandık.  

 “Sadakat bekliyorsan, sende sadık olacaksın. İşçi olsun, patron olsun, seveceksin. Çalışan ve kazandıran insanları motive etmek gerekir. Gerçekten bana bir kardeşten daha öte bir yaklaşım gösterdi. Bende kendisine hiçbir zaman sadakatten ayrılmadım. İnsanlar, kendisini kollayan seven insanlara karşı sadık olmalı ki iki taraf da kazansın.  “

 1974 ambargosuyla iptal edilen ihaleler dolayısıyla ve aile durumu sebebiyle, Adana’dan ayrılmayı düşündük. İstanbul,  Antalya, Isparta'dan birini tercih edecektik, Isparta’yı tercih ettik. İş ise Isparta’da iş var dedik, Isparta'ya geldik.    

 ISPARTA’DA İNŞAAT VE SANAYİİ İŞLERİ 

 Isparta’ya döndükten sonra tesisat malzeme satışı ve inşaat işine girdim. Birkaç bina yaptık sattık. Daha sonra benim içimde daima bir imalatçı firma olma isteği vardı. Önceden de araştırmalar yapmıştım, bazı yatırımlar ile ilgilendim ancak   başarılı olamadım. Fikir vardı ama Isparta'dan ortak bulamadım. Bizimde aileden gelen bir tabaklık var ya bir fabrika kuralım dedim. O sırada 1980 yılında ihtilal olmuştu. 1982 de bizim alacağımız deriler, 4 franktan 8 franga ve frankta 1,85 ten 4 TL ye yaklaştı.  Böylece o kösele işini bırakıp yerli deriye döndük. Başarılı da olduk. Çok iyi durumda çalışırken 2 yangın geçirdik. Her şeye rağmen durumumuz iyiydi. Dönemin Başbakanı Turgut Özal liberasyona girdi. İthal deri  girince yerli pahalı kaldı. 1987 yılında liberasyondan dolayı fabrikayı kapattık, sattık. Özellikle tekstil ve deri işi yapan işletmeler bir bir kapandı.  

 ISPARTA ÜÇ YILDIZLI  OTELİNİ YAPTI  

 İnşaat işleri ile de uğraşıyoruz ya, 1987 yılında PTT arkasındaki  eski şehir sinemasının inşaatını (Şükran Sitesini) yaparken bu inşaatın içinden bir de üç yıldızlı otelimizi yaptık. Çünkü 1987 de tek yıldızlı tek bir otel vardı. O da küçüktü. Isparta Oteli  açık değildi. Sadece şehir otelleri vardı. Misafirlerimizi yatıracak doğru dürüst bir otel yoktu. Bu açığı kapatmak için bu oteli yapmayı düşündük. Nitekim bir çok devlet erkanı dahil otelimizde uzun bir süre konaklamışlardır.  Evimizde nasıl rahat ediyorsak misafirlerimizi de o şekilde rahat ettirmeye çalışıyoruz. Tabi ki bunda personelimizin de büyük emekleri var. Biz onlarla varız.  

 YEMEK YERKEN AKSU ENERJİ DOĞDU  

1980’li yıllarda bizim bir grup arkadaşlarımız vardı.  Zaman zaman buluşup yemek yerdik. Bir gün Eğirdir’de, Sarıçam’da yemek yerken arkadaşın biri buradan su geliyor buradan aşağıya  akacak, dedi. Baktım 250 metre kadar uçurum var. Buraya bir motor bir jeneratör koysunlar al sana elektrik dedim. Orada şakalaştık. Bu fikir,  Aksu Enerjiyi doğurdu ve  Aksu Enerji’yi kurduk.

Battık çıktık derken 1989 yılında makineyi çalıştırdık. Battı çıkıyor derken hem borcumuzu ödedik hem kar dağıttık. 1990 yılın da çok fazla kar dağıttı. O zaman hisselerimi sattım ve şirketin yönetim kurulundan ayrıldım.

 SUSUZ KALAN ISPARTA’YA EĞİRDİR’DEN SU GETİRME FİKRİ

1978 ve 1980’li yıllarda büyüyen Isparta’ya Andık Deresi suyu yetmez olmuştu. Araba yıkamak yasak,yolları yıkamak yasak. Çakılan kuyulardan kireçli su çıkıyor. Halk memnun değilken Minasın’daki suyu bile Gölcüğe basarak su elde etme fikirleri ile uğraşırken Barla yakınlarında göl kenarında otururken gölü besleyen yeraltı suyunu gördüm. Yanımızda Şevket Bey’de vardı. Bu suyun içilebilir olduğu konuşuldu. O suyun Isparta’ya getirilmesi fikrini ortaya attım. Bu fikri Belediye Meclisi kabul etti. İller Bankasına yetki verdik. Ama ihtilal

oldu.4-5 sene sonra gerçekleşti. Biz de o arada deri işinden dolayı Darı Deresindeki suyu biliyordum, buradan da Isparta’nın su ihtiyacı karşılanabilir dedik ve burayla ilgili de bir çalışma 1984 de DSİ Bölge Müdürü Emin Bey’i ikna ederek proje çalışmasını başlattık. 1991 yılında Süleyman Demirel Başbakan olunca, Isparta’ya yapılacak işleri arkadaşlarla beraber sıraya koyduk. Üniversite, Karayolları, Hava Meydanı, vs… Darı Deresi Gölet işi de 9. sıradaydı. Bu proje sonra ihale oldu. Şimdi oradan su içiyoruz. İkincisinin de olması gerekiyordu. İkinci barajı da halledin dedik olmadı. Bundan 7-8 yıl önce bu işi tekrar deşeledik. Doğan Bey genel müdürdü. Ama olmadı. 1000 gölet projesini Tayyip Bey ortaya atınca Devlet Su İşlerine gittik,  rica ettik, eski projeyi bulamadılar. Ama yeni proje için çalışıldığını söyledi. Galiba şimdilerde ihale olduğunu duyduk. İnşallah hayırlı olur.

 Bunlar fikir, fikri söylersin fikir söylendikten sonra fidan gibidir, topraktan çıkar o fidanın sahibi varsa ağaç olur meyve verir. Sahibi yoksa ölür. Fikri atarsın, söylersin arkasında olursun. Bürokrat bunu yapmaz. Bunu yapacak olanlar yerel insanlardır.

 HACCA GİTTİKTEN SONRA DÜNYAYA BAKIŞIM DEĞİŞTİ  

 1989 yılında PTT arkasındaki Şehir Sinema inşaatı sıva halindeyken Hacca gittim, dünyaya bakışım değişti. İşten el çektim. Ama yine duramadım,  1979 da Gül Petek Sanayi’de kooperatif kurmuştum. Benim de bir dükkanım vardı. Orada doğal paketlenmiş gıda denemesi yapmak istedim. Tarhana ve erişte makarna, 7 çeşit doğal çorba ve doğal sucuk ve pastırma yaptık.Bunların en büyük özelliği kimyasal ilaç kullanılmamasıydı. Doğal olsun dedik. Denerken denerken buldum ve geliştirdim.

Türkiye’deki ilk doğal imalat müsaadelerini aldım. Sucukta da öyle. Doğal ürünlerimiz

tanınmamış bir marka oluşumuzdan ve fiyat nedenleriyle piyasada tutunamadı. Pazarlama yapamadığım için başarılı olamadım. Daha sonra kalp ameliyatı oldum. Uzun süre bir işle uğraşmadım. Piyasadan, siyasetten çekildim.  

 DEREBOĞAZI MÜCADELE RUHUDUR  

 Adalet Partisinde, 1976-1980 yıllarında Gençlik ve İşçi Kolları başkanıydım. O zamanlar kargaşalar vardı ama işler de yapılıyordu. Yatırımcı ve dernek eliyle iş yapan fedailer ve kahramanlar vardı. Hacı Mustafa Kazak, Hacı Necati Çelik, Hacı Kadir Boylu, Ali Şahap Gürelli, Mehmet Beyhan, Kadir Gülsoy ve Hasan Ali Şirin, Ali İhsan Kömet işine aşık olmuş kişilerdi bunlar. Yapacağım diye uğraşıyorlar. Hacı Kazak benim arkadaşımdı, o kadar uğraştı ki size anlatmaya kelimeler yetmez, bir gün sordum hacı neden böyle yapıyorsun dedim ben bu işi ölsem de yapacağım dedi. Gözlerindeki o inadı unutamam. Güner Bey vardı Köy Hizmetleri bölge müdürü, mazotu oradan gerekse Devlet su işleri, Karayollarından, Belediyelerden, Orma, Göltaş’tan her yerden alırdı. Bana geldi; artık alamadığını söyleyerek benden yardım istedi. Parça parça 10-15 varil mazot aldık. Para toplamaya başladık, 3-5 lira. Şevket Demirel’den yardım aldık. Birgün dedim ki Hacı bu işi bırak.Yetti artık. Hayır, bu tünel yapılacak dedi. Bana küstü, beni bıraktı, işini bırakmadı. Birgün haber geldi ki tüneli delmişler. Biz gittik baktık tünel delinmiş. O ara Özal da bu yola ehemmiyet verdi ama yeterli yatırım yapılmadı.1991 yılından sonra yollar yapıldı.

 TÜNELLERİN İSMİNİ DEĞİŞTİRDİ 

 Açılış yapılırken, Rahmetli Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel,tünellerin isimlerine baktı. Dere Boğazı 1-Dereboğazı  2 diye yazmışlar. Süleyman Bey levhaları sökün dedi. Orada Kazak 1 Kazak 2 diye yazılacak, bu insanların burada verdiği mücadeleyi hiçbir zaman unutamayız ve unutturmayız diyerek bir vefa örneği gösterdi. Bir insanın unutulmaması yaptığı işle hatırlanması ne güzel.Dere Boğazı Kazak Tünelleri bir mücadelenin eseridir. Bu eserlere sahip çıkılıp, yeni yatırım yapmak isteyenlere güç katacaktır. Gerçekten orada yoktan var olan bir proje idi. Bu projede bulunan arkadaşlarımızın çoğu vefat etti kendilerini rahmetle anıyorum hayatta olanlara da sağlıklı ömürler diliyorum. 

 IYAŞ’IN İLK ORTAKLARINDAN  

IYAŞ Isparta’nın ufkunu geliştiren projelerinden biridir. IYAŞ’ın ilk ortaklarındanım. Bu projeye başlamadan önce Mustafa geldi, danıştı. Olur mu bu iş diye. Ben de bizim halkımızın nesi eksik, niye olmasın, dedim. Ortak olur musun, dedi. 50 hisse yaz dedim. Şuan IYAŞ Isparta’nın en büyük alışveriş merkezi, 2. de CentrumGarden. Maalesef eski halk pazarının olduğu yerde yapılan çarşı hayata geçirilemedi. Yanlış bir başlangıçtı. Benim teklif ettiğim gibi Belediye kendi imkanları ile bu işi yapsaydı bunca zamandır çoktan biterdi. Hem araziye yazık oldu, hem de bir dünya olumsuzluk doğurdu. İşte bu örnek, sabırsızlığın, kendine olan güvensizliğin en güzel misalidir. Yusuf Bey, bu dediğime inanmış, Belediye personeliyletrafo tarafından Belediye imkanları ile işe başlamıştı. Ondan sonra gelenler bu işi bu hale getirdiler.

 SİYASİ HAYATI  

 Adalet Partisinde 1976-1980’de İl İdare Kurulu üyeliği, Gençlik ve İşçi Kolları Başkanlığı yaptım. Yine aynı yıllarda Belediye Meclis Üyeliğim, İmar Komisyon Başkanlığı yaptım.  Siyaseti hiçbirşey beklemeden yaptım. Demokrasi, hürriyet, vatan diye liderin arkasından koştuk, 33 yıl. Hayatta şunu gördüm, siyasi parti liderleri istisna tanımıyorum,  hiçbiri de partisinin milletin partisi olduğunun farkında değiller. Bir gün sonra benim partim diye konuşurlar, bu yanlış. Takım tutar gibi parti tutmak esarettir, yanlıştır. Mükemmel lider yoktur. Mükemmele yakınına razı olmamız gerekiyor.  

 BELEDİYE BAŞKANLIĞI TEKLİF EDİLDİ… 

 1977-1983-1989 Yıllarında Belediye Başkanlığı bana teklif edildi. Ama teklifleri kabul edemedim. Sonra 1994 yılında aday adayı oldum. Ön seçim yapıldı. Ön seçimin şartlarını gördüğümde bu iş benim işim değilmiş diyerek daha önce kabul etmediğim başkanlık tekliflerinde ne kadar haklı olduğumu görünce partiden ve particilikten istifa ettim. Bir daha hiçbir partiye de girmedim. Doğru bildiğimi, beğenilse de beğenilmese de söylemeye devam ettim ve edeceğim inşallah. Fakat kim olursa olsun kendisine fikir verdim, projelerine destek oldum.

 ŞÜKRÜ BAŞDEĞİRMEN’İN EN BÜYÜK HİZMETİ MESLEK LİSESİDİR 

 Isparta Ticaret ve Sanayi Odası’nın bir üyesi olarak Sayın  Şükrü Başdeğirmen ve Osman Şahlan’ın ekibini beğeniyorum. Şükrü Başdeğirmen’i hep izlerim, nizamlı intizamlı yavaş yavaş emin adımlarla yürümüş bir insandır. Sabırlı ve iyi bir insandır, etrafına dalaşmaz kimseyi kırmaz, insanları sever,  saygın bir insan. Kısa süreli bir başkanlık döneminde çok güzel bir şey yaptı. Gelir gelmez Meslek Lisesi yapacağım dedi ve yaptı. Sivil toplum kuruluşlarındaki insanlar eğitime sahip çıkmak zorunda. Şükrü Bey de bunu yaptı ve işadamlarının istediği bölümlerde bir teknik lise yaptırdı. Teknik Meslek liseleri çok önemli gençlerimizin daha kısa sürede iş bulmasına vesile oluyor. Meslek sahibi oluyorlar.  Mesleki eğitimin önemine inanan bir insanım. Mesleki eğitimle ilgili sorunların da biran önce çözülmesini istiyorum.   

Ticaret ve Sanayi Odamız için Ekonomi Kampüsü Projesi yaptı ve bildiğim kadarıyla işadamlarına ve iş yapmak isteyen vatandaşlara hizmet veren kurumlar bir arada olacak. Zaten Mevcut Binamız, Sayın Şevket Demirel Bey döneminde 1960’lı yıllarda yapıldı. Artık gerçekten yetersizdi, araç koyacak yer yok, sıkışık. Bu hizmetinden dolayı da kendisini kutluyorum. ITSO’nun son yıllarda çok güzel çalıştığını görüyorum.

 GENÇLER TAVSİYELER  

 Gençlerimiz önce doğru olmayı, birlik olmayı, sadakati, sabrı ve kısa yoldan değil zor olanı yenerek iş hayatına atılsınlar. İyi bir proje olmadan ateşe atılmasınlar, rekabeti iyi tartsınlar. İşin merkezinden ve amacından uzakta, dağ başına fabrika yapmasınlar ve sevdikleri işi yapsınlar. Üniversitede hocamız söylemişti  (YDİ- SDU) “Yeteri Derecede İyi- Son Derece Ucuz.” İş yaparken gerçekten ucuzu ve iyi olanı yapsınlar. Mütevazi olsunlar, gösterişten uzak dursunlar ve en önemlisi araştırmacı ve geliştirmeci olsunlar ve kibirlenmeden başka fikirlere, kişilere de kulak versinler. Akıl yaşta değil, baştadır, ama tecrübe de başkadır. 

 ABDULLAH ARTAN KİMDİR? 

 Artan Oteli’nin sahibi olan İşadamı Abdullah Artan 3 Nisan 1941 yılında  Isparta’nın Sülübey Mahallesi’nde doğdu. Ali Rıza- Nazike Artan Çiftinin oğlu. Hacı Mehmet Artan, Sami Artan ve Hacı Kemal Artan adında 3 ağabeyi de vefat etmişlerdir.

İlkokulu İstiklal İlkokulunda tamamlandı. Lise ve Orta Okulu ise Sanat Okulunda   bitirdi. Üniversite eğitimini de, İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümünde Makine Mühendisi olarak tamamladı.

 Nuran Artan ile evli, üç çocuk babası. İki oğlu bir kızı var.

Oğlu Bülent Artan Boğaziçi Üniversite Makine Mühendisliği bölümünü bitirdi.  Brüksel’de yaşamaktadır.

Oğlu Levent Artan Boğaziçi Üniversitesinden mezun Kimya Mühendisidir, İstanbul’da yaşamaktadır.

Kızı Özlem Artan Tuma Akdeniz Üniversitesi Kimya Bölümünden mezundur. Öğretmenlikten ayrılmış halen Isparta’da yaşamakta ve Artan Otel Genel Müdürlüğü yapmaktadır.